13 Aralık 2010 Pazartesi
26 Eylül 2010 Pazar
23 Eylül 2010 Perşembe
gün..
22 Eylül 2010 Çarşamba
21 Eylül 2010 Salı
limanın en güçlü kadını..
20 Eylül 2010 Pazartesi
17 Eylül 2010 Cuma
hayal hayat..
12 Eylül 2010 Pazar
I'm not juliet
ve yagmur yagdı. yagmur tam da düşünmeyi seçtiğim an ilk iri damlayı sol omzuma bıraktı. söz vermiştim düşüneceğime, vazgeçtim. bizim zamanımız geliyor yine. yüzleri gülen dostlarımı izledikçe silkeleniyorum.
4 dev yastık salonun ortasında. birinde ben. birinde dudu. diğer ikisinde derecinleri. 100. kere dönen, sevdiğim şarkı. son ses lüksü. üşüdüm, bi örtü aldım üstüme.. saat 1i geciyor. yani pazartesi oldu. gidiyorlar. yarın sahile indiğimde orada olmayacaklar..
bencilliğiyle sarhoş ruhum çavuş un ardından duyuyor bu kez sesini. ''hersey yolunda. hayat cok güzel..'' biliyorum diyorum. zaten ilk yağmur da yağdı. çok partili döneme geçiyoruz..
gündem ?! sikimde değil !!...
what was the polite word for 'selfish' ??
11 Eylül 2010 Cumartesi
9 Eylül 2010 Perşembe
I feel so bohemian like you..
9a ceyrek var..
eve geldigimde saat 00.20 fırın 874 dereceydi.
yattığımda saat 01.42 fırın 738 dereceydi.
saati 04.00 a kurdum. uyandım fırın 526 dereceydi. kapağı yarım santim araladım.
saati 06.00 a kurdum. uyudum. uyandım. fırın 311 derceydi. kapağı 2 santim daha araladım.
saati 07.30 a kurdum. uyudum. uyandım. fırın 223 dereceydi.
saati 08.15 e kurdum. uyudum. uyandım. fırın 107 dereceydi. kapağı ardına kadar actım. dudu geldi. kalktım. yemeğini verdim. yattım. uyuyamadım. kalktım. en üst raf dokunabildiğim kadar sogudugunda fırını bosaltıp paketleyip bi taksi cagırıp tezgahıma gideceğim..
alarm calıyor. saat 9. garip bi sukunet. asıl delilik bu gibi.
pembe..
uyandım.. müziği açtım. bahceye cıktım. nirvana koltuguna uzandım. dudu da kucagımdaydı. ayseperi ve denizcin belirdi mavi bahce kapısında. evin içinde 10 dakka kosustular. harclık ve ıkı seramık zar verip yolladım.
belediye kahvesindeki bayramlasma törenine mi katılsam acaba? yok.
burhan öçal ı hatırlıyorum. cok güzel calıyordu.
inanç.. bir an. cok güçlü. herkesten herseyden. sahne degısıyor sonra. hem kavruluyorum hem donuyorum. bir varmısım. bir yokum.. pembe koltukta pespembeyim. görünmez oldum..
8 Eylül 2010 Çarşamba
2 Eylül 2010 Perşembe
22 Ağustos 2010 Pazar
jehan barbur dınlıyorum bu ara.. neden.. o ne guzel bır sarkı ne guzel bır kadındır.. gelsene gumusluge dedım.. keske cok ısterım dedi. bunu cherokee lerden ulu cengızle bı konusayım bugun..
yazmayalı neler oldu.. baharda urettıklerım yarımadanın 5 kosesınde satıldı ve bıttı.. ben bu esnada calısmadım. bır gumusluk dolusu ınsan sen nıye calısmıyosun derken ben kurusları yedım bıtırdım. cok da guzel oldu afıyet seker oldu hala da oluyor..
evım gecen yazın uzerıne toparlandı ve parladı.. ben de parladım. bızı parlatan aşk galiba..
turuncu sarı yesıl kokteyller meyvelı shotlar lımonlu bıralar buzlu rakılar ıctık.. yedık ıctık sevıstık..
sımdı eylul gelıyor.. bakkaldan aldıgım ıkı bıramı bulutlu bır gun batımında arrıba onu ahsap sezloglarda ıcmek ıstıyorum. sonra da yagmur yagsın.. ıste o zaman calısmaya baslayabılırım tekrar..
27 Temmuz 2010 Salı
araf..
cennetı de orası cehennemı de. sacları uzadıkca gozlerı kapanıyor.. tanımadıgı cıceklerın tohumları sınsı sıhırlı degneklerın yanına uzanmıs ellerı eksı eksı kokuyordu.
ateskes bolgesıne gırdıgınde dokunamazlar sanırsın ama aslında en sert darbelerı orda aldın.. hafızasını zorluyor goruyorum..
manzaram sarı, tozlu ve sıcak. hep aynı. gozlerımı kapatyorum.. o eksı koku hep burnumda. bir bira, bir bira, bir bira... yaz böyle birşey miydi derken bara yaslanmısım,, diğer herkesin saçları kısa, yapayalnız hissediyor uzun siyah saçlı kadın kendini..
araf..
31 Mayıs 2010 Pazartesi
kırılma noktası..
30 Mayıs 2010 Pazar
bi ellilik daha alabilir miyim?
ilk durak acık mutfak herzamanki gibi.. esra, mine ve özlem le. cihangir, cukurcuma, bebek, arnavutköy, her gece taksim.. mert, can, gökhan, emre, selma, zeynep, dila, bülent,. ama tamam. bu yeter. gercek hayata dönme zamanı, gerçi döneceğim gerçeklik de bulanmak üzere ama, evimde güvendeyim,, orda gülümsemesem de olur..
uzun siyah saclı kadının anılarını ise sonra anlatacağım..
21 Mayıs 2010 Cuma
bugün kaç çay içtin bana bi söyle..
öğleden sonra atölyeden çıktığımda sağanak yağmur vardı.. şimşekler çakar, gök gürlerken gümüşlük dolmuşunu bekledim.. çok güzeldi. eve geldim. sabahlığımı giyip pembe koltuğa kuruldum. su ve alev geldiler ziyarete. çay içtik. onlar gitti julien geldi. onla da çay içtik. kazdağlarından, deryadan, toprak fırınlardan konuştuk.. evin dört bir yanındaki boş çay bardakları huzur veriyor, toplamayı düşünmüyorum..
20 Mayıs 2010 Perşembe
3..
eve dönmek hic bu kadar sıkıcı olmamıstı..
3 ben var içimde, 3ü de böylesine bunalmamıştı..
19 Mayıs 2010 Çarşamba
yeşil iyidir..
kırılan kalbinin verdiği izinle 1,5 saat konuştu ayaklarını kumlara gömüp kadın.
''zaman zaman kendini gösteren olmamışlığın, ilkelliğin beni ağlatıyor, ama içten içe güldürüyor (mu?). güldürüyor, ama içten içe ağlatıyor (mu?)... ''
adam kafasını kaldırıyor..
'' içinde bir his var. yazmayı bırak, düşünmeye bile korkuyorsun! ''
18 Mayıs 2010 Salı
aynaya bakıyorum, yoo lady değilim.. hüzünlü? yoo hüzünlü de değilim ben. hüzünlü numarası yapıyorum sadece. lady blue değilim su durumda.. o zaman niye heryer bu kadar mavi?
atölye sonrası yalıya indik aslı yla.. kendimize asla yemememiz gereken bir yemek ısmarladık. tarçınlı limonata içtik.. çiçekçiye uğradık. 4 fide aldım. adlarını bilmediğim bir turuncu bir sarı ve bir pembe çiçek aldım, ve fesleğen.. eve dönüş yolunda kır mahallesinde, tam da kahvenin önünde yine niye yerlere yattık gülmekten belli değil..
verimli bir gündü evet.. serkan ın tabelasına sonunda basladım. turkuvaz, lacivert, beyaz.. güzel olacak. candan ın yılan hikayesi olan peynir tabaklarına kuşlar boyadım. güzel oldu, içime sindi. bugün esra yoktu, sesi sonuna kadar açıp muse dinledim. yarın fırın yanacak.. artık işlerin fotolarını çekmem gerek. çok birikti.
11 Mayıs 2010 Salı
gözgöze geldiklerine gülümsesin mi?
uzun siyah saçlı kadın bir ilham perisiydi. damla damla olmuştu. yanından gecen mavı bısıkletlı cocuk göz kırptı kadına. seslendi ardından, adını bilmiyordu. kaybedecek neyin var ki dedi. inanırsan gelirsin benle belki. küçük denizyıldızı gibi atar kalbin dedi.
uzun siyah saçlı kadın sır oldu gitti taş sokakta. kalbi küt küt atıyordu. heryerde hayalin vardı. seni kendimde görüyorum biliyor musun diye sordum.. oysa adını bile sormamıştım ilk karsılasmamızda.
uzun siyah saclı kadın dansediyor. bilmediği bir dilde söylenen sarkıya gitarlar eslık edıyor. ellerı havada. bası bır saga bır sola donuyor. el cırpıyor. gözgöze geldiklerine gülümsesin mi?
5 Mayıs 2010 Çarşamba
gül dalındayım..
bu arada ben kendi dileğimi çizip yeni suladığım sardunyaların dibine koyacağım. mayıs çiğiyle ıslanmış kağıdı sabah alacağım oradan.
bu esnada serhat ve bir takım diğer dostlar ahırkapıda göbek atıyor olacaklar.. bi göbecik de benim için atın dedim..
4 Mayıs 2010 Salı
onuncu, yüzüncü kez denize, çayırlara ve göğe bakarak diyoruz ki;
''teşekkürler''
cinsuyu..
mavi bahçe kapısını yanında 2 derecini. sen dedim birinciye şifreleri çözeceksin ve sen dedim ikinciye gidenin ardında kapıyı kapayacaksın..
ağaçkakanlar telefon direğini gagaladı bütün sabah.
biri gitti biri geldi.
ondan arayamadım.
30 Nisan 2010 Cuma
...
25 Nisan 2010 Pazar
why not..
tam kira zamanı geldi, faturalar var ama para yok derken iş geldi. hem de peşpeşe.. şimdi yine akşamlara kadar atölye..
peki mavradan geri kalıyor muyuz? asla!
o yaptığım listeyi 1 ay erteledim. önce şu iş bitsin..
merkür geri gidiyormuş diyorlar. anlamadım, iyi mi kötü mü? sen mutsuzsan git biraz ötede otur noolur. düşürme beni. mutluyum ben!
ben yaklaşık bir senedir 27 yasındayım. ne müthiş bir şeymiş 27 yasında olmak. gecen sene eklisia daki dogumgunumde konusulmustu o 9 senelik dönüşüm hikayesi. 27 önemli demişlerdi. cok büyük değişiklikler olacak bu sene hayatında demişlerdi.
oldu mu? bilmem. evet galiba. gümüşlüğe dönmek ne doğru bir kararmış, evimi ne kadar özlemişim, ben senelerdir yalnız kalmamışım. meğer ne çok ihtiyacım varmış..
dost meclislerinde soruyorum arkadaşlarıma. bekarlık ne güzelmiş meğer, niye uyandırmadınız beni bunca senedir? diye.. işimi severek yaptığımı kaçıncı kere farkettim, kazandığımın yettiğini..
nasılsın diye sorduklarında ve ben ŞAHANE diye cevap verdiğimde suratları ekşiyen, olmamış insanları hayatımdan bir bir nasıl çıkardım.. nasıl geçmiş o yaz, içim daralmış evet ama nasıl renkli ve yepyeniymiş. geleni, gideni, acıyı, tatlıyı olduğu gibi kabullenmek hayatımın 27. senesinde yine önümü açmış.. beklentisiz olabilmek için biraz gözyaşı gerekmiş ama olsun.
kaç günbatımını, kaç soba başı sıcak şarabı, kaç çimler üstü mangal keyfini, kaç sarhoş gece arkası kahve buluşmasını paylaştım bu kış..
bir de beraber büyüdüğüm canım ciğerim bir tomar arkadaşım döndü büyük şehirden.. daha da renklendi 27 yaşım.
gözlerinin içi gülüyor diyorlar. doğru. çok şey değişti..
bana bir soru sor..
cevabım - neden olmasın! olacak..
20 Nisan 2010 Salı
18 Nisan 2010 Pazar
17 Nisan 2010 Cumartesi
16 Nisan 2010 Cuma
13 Nisan 2010 Salı
yatağa yatınca hayaller kurarsın. güzel bir yazla ilgili,,
bir hikayeye ortak oldum. yazıyorum kaç zaman sonra. ne başını ne sonunu biliyorum. ne karakterlerini tanıyorum. ne büyük lüksmüş. ne büyük denizmiş meğer.
''...öğrenci kitabı geri aldığında yüzü övünçten kızarıyor. goethe nin tanımadığı bir kadına yazdıkları, güzel ve hüzünlü. özlem dolu ve tutkulu, akıllıca ve sevimli. öğrenci bugüne kadar hiç bir kadına bu kadar güzel sözler söylenmediğinden emin. christine i düşünüyor ve onu fena halde arzuluyor. kaba ve çirkin giysilerinin üstüneşiir en değerli sözcüklerden örülmüş bir manto örtüvermiş ve onu bir kraliçeye çevirmiş bulunmakta...''
milan kundera. gülüşün ve unutuşun kitabı.
şimdi yatıyorum. öğrenci ve christine in akibetini öğrenmem gerek..
8 Nisan 2010 Perşembe
üz..gün..
ittire ittire sırtımdan kendimi..
ne melankolik ezgiler. ne karanlık. apaydınlık günüm gecem.
gitmeyin istiyorum.
her gidenle odamda beliriyorsunuz.
herkes kendi mumunun alevinde salına salına.
küçük ellerimi gezdiriyorum alevinde.
yakmaz artık..
yoksa daha çok mu yakar..
yok ben istemiyorum gitmeyi o küçük köy mezarlığına diye diye.. hergün taşlarını seviyorum.
yok ben istemiyorum mum ışığını diye diye..
(göktan'a)
5 Nisan 2010 Pazartesi
gergedan..
''aç mısın?''
''evet''
''ne yiycen?''
''kıymalı kaşarlı''
''Gezin e bi kıymalı kaşarlı yapın''
ben ''koca kız'' oldum..
Göktan. koca Göktan. canım Göktan.
gümüşkışlardan, gümüşyazlardan bir dost daha eksildi..
ne çok mum yandı evimde giden dostların ardından son 2 senedir..
seni seviyorum. güle güle..
31 Mart 2010 Çarşamba
günüm,gecem,güzelim..
güzel gülüşlü dostum..
o fıldır fıldır gözleri nerelere daldı?
güzel yüzlü sevgilim..
ah! kimsesi yok muymuş?
bir ağlayan o muymuş?
ne çok kandırmışlar onu..
günüm, gecem, güzelim?
dümdüzdür cümleleri
sevmez süslü kelimeleri
dümdüzdür sevişmeleri..
sesi geliyor yan odadan
gün doğarken, benimle kal diyor.
sesi geliyor çünkü duvarlar çok ince.
içim acıyor.
ah taptazesin.
öyle gençsin
içim daralıyor..
benle kal diyor.
bu oda senin, bu ev senin..
hep senin.
herşey sensin.
sesiniz geliyor yan odadan..
seninle kalacağını söylüyor genç kız.
ruhum hafifliyor.
tamam diyorum, geçecek..
artık biliyorum..
o tazecik, senin..
herşey sensin.
aşık olduğunu farkettiği günü hatırlıyor tazecik..
çok sıcakmış..
gün batımı saati bara yaslanmışmış..
uzuuun siyah saçlı bir kadınla konuşuyormuş..
''ben'' demiş.. ''aşık oldum''
bir ağlayan o muymuş?
better without you..
cümleler kemiriyor ama söyleyemiyorum. tahammülsüzlük had safhada yine. o beklediğin, umursadığın anlar gelip çatınca bir sarhoşluk.. ani! etkili.. nispeten uzun süreli.. ama bir o kadar da çabuk mu geçiyor ne? hayal gibi.. yorganın altında çırılçıplak ''perfect timing'' in sektelerine küfürler yağdırırken neredeydi aklın, kalbin? kaçar gibi, sığındığını sandığın o gümüş sular gözünü alıyor. ama kulakların hep orada. seni yeniyor.. ezip geçiyor o sıyrıldığını sandığın ruh halleri.. yanılmak! ayıplamak! sonra alışıp devirmek kafayı yastığa. neden bu tahammülsüzlük? ne ara oldu? kim yarattı? burası sandığın kadar büyülü değil mi ne?
sometimes ı tell myself..
getiremiyorum devamını. hep aklımda. hep dilimin de ucunda. ellerimde.. ama yazmamalıyım. bu da o büyülü sözler gibi kağıda geçtiği anda gerçek olacak. alıp uçuracak seni uzağa. zaman, mekan, ondan sonra hepsi yalan. sekmeler, tekmeler, itip kakmalarla seneler geçiyor. ama olmuyor. o ilk sahneler aklımda bile belirmiyor..
sinsi sinsi dolanıyorum.
sinsi, sihirli değneğimi kapıp motoruma atlıyorum..
bir burdayım, bir yokum..
budur olması gereken..
en güzeli..
sometimes ı tell myself ı'm better without you..
2005 Bodrum
25 Mart 2010 Perşembe
''...hediyenle kuzeyin, güneyin, doğunun ve batının, yani sahip olduğum tüm toprakları fethetmiş oldun.. bu güzel bir mağlubiyet''
mavi bahce kapısı fısıldadı.. sırlarımız buradan sahile gelincik tarlası oldu gezin.
seni sordu kırpışan gözlerim. güneşim. sana daha önce böyle seslendim mi? geldin mi? beni özledin mi gümüşüm? günüm. gecem. güzelim? sana daha önce böyle seslendim mi?
ben sana geceyi sormadım ki. ben dolunayı sormadım ki. benim işim günle..
sarap tadı verdi bu dereyolunun hali bu bahar!!
tamam dedim, sakinleş. bizbize kalacağız yine. sensin kalbimin tek sahibi..
ayrıca neden fısıldıyorsun?
yalnız değil miyiz?
affet..
ayfer geldı bu sabah.. omlet yaptım ona.. yenı boyalı yesıl makara masamın uzerınde kahvaltı ettık..gunes altı uzanıp cay ıcıp affetmek uzerıne konustuk sonra.. kin tutmamak, unutmak, adım atmak, yol vermek.. aslında nasıl da bencılce.. kendı guzel ruyaların, huzurlu uykuların ıcın.. ben yaptım demek ıcın..
ben yaptım oldu..
senin mutsuzlugun benım ıcıme dogar sevgılım..
varlıgın da yoklugun da hıssedılır bu ıcımde..
en gerıde ve en yesıl karede..
en sevdıgım buyulu an..
22 Mart 2010 Pazartesi
sarhoş değilim..
2. geleneksel bahar ekinoksu buluşması.. yine eklisia tepesinde birikti dostlar ve bebeler saat 2 itibariyle.. uzuun aksap masamız üzerinde humus, patates salata, peynirli börek, çikolatalı kek, cherry domates vardı.. 3 adamdan bırının elınde kamera foto makinası.. sıcacıktı hava da.. uzun uzun oturduk, konustuk, dolandık.. içtik.. ben 3. kadeh rakıyı içerken bir durdum..
atesi yaktıgımızda 7ye gelıyordu saat.. atladım atesın uzerinden ama dilek dilemeyi unutmusum.. gerek te yokmus zaten.. hersey oyle ayarında kı..
sonra oturdum atesın basına 8 de incir dallarına sucukları saplayıp insanları doyurdum.. ve 1 e kadar da kalkmadım.. en son 4 kısı mıydık?
gece.
bisikletle bir tepeyi çıkıyordum.
yalnızdım..
mavi lady elbisemle..
uyandıgımda ışıldıyordu köy yine..
gün de ateş gece de.