21 Mayıs 2010 Cuma

bugün kaç çay içtin bana bi söyle..

son 10 gündür yerleştirdiğimiz fırınlar inanılmaz, tıkabasa, en ufak son rafları zorla en tepelere ite ite.. çıtı çıtır sesler geliyor, korkuyorum. 1 saatte yerleştirdiğimiz fırın tek rafın kırılmasıyla yerle bir olabilir ve esra'yla ben önüne çöküp hüngür hüngür ağlayabiliriz.. tık tık tık.. tahtaya vuruyorum. bugün de öyle bir fırın doldurduk işte.. pazartesi boşaltıp tekrar ve son kez dolduracağız.. böylece çarşamba günü melih'in, serkan'ın ve candan'ın işlerini teslim edip huzur içinde gideceğim istanbul'a.

öğleden sonra atölyeden çıktığımda sağanak yağmur vardı.. şimşekler çakar, gök gürlerken gümüşlük dolmuşunu bekledim.. çok güzeldi. eve geldim. sabahlığımı giyip pembe koltuğa kuruldum. su ve alev geldiler ziyarete. çay içtik. onlar gitti julien geldi. onla da çay içtik. kazdağlarından, deryadan, toprak fırınlardan konuştuk.. evin dört bir yanındaki boş çay bardakları huzur veriyor, toplamayı düşünmüyorum..

Hiç yorum yok: